Sosyal Medya

Makale

Varlığın/İnsanın Bütünlüğü…

Varlığı kendi bütünlüğü içinde anlamlandırmanın yöntemini bulmakta yarar var. Çünkü parça ve bütün iliÅŸkisi bu yöntem üzerinden doÄŸru bir ÅŸekilde kurgulanabilir. Parçanın parça ile iliÅŸkisi ve parçanın bütün ile iliÅŸkisini yorumlayacak bir bakışa bugün dünden daha fazla muhtaç olduÄŸumuz bir durumdur. Parçaya odaklanan her bakış eksik, bütüne odaklanan her bakış zaaf taşıyacaktır. Bu yüzden bütün ile parçayı aynı düzlemde kavramamıza imkân tanıyacak bir sistematik düşünme biçimini öncelemeliyiz…

Kendi bakışımızı anlama üzerine kurgulamalıyız. Anlama, bir şeyin neliğini ve o şeyin diğer şeylerle ilişkisinin neliğini, nedenliğini ve nasıllığını kavramamıza birinci dereceden etki eder. Anlama öncelikli bakış, sürekli eksik ve zaafın nereden kaynaklandığını doğru bir şekilde öğrenmeyi zorunlu kılar. Çünkü red ve kabul bilinen sistematik bir düşünme veya inanca ve güvene dayalı bir bakıştan beslenir. Şüphe etmez, eleştiri geliştirmez ve önerilen ne ise ona tabi olmayı marifet kabul eder. Bu da kişinin hakikate ulaşmasını engelleyen bir zihni perde oluşturur.

Hayatı ve varlığı kendi bütünlüğü içinde anlamlandırmak her parçanın sahip olduÄŸu iÅŸlevselliÄŸi ve anlamını doÄŸru bir ÅŸekilde idrak etmekle mümkündür... Red veya kabul üzerinden yapılan tartışmalar hakikati sadece uzaklaÅŸtırır. Yeni bir bakış ÅŸart olmuÅŸtur: Red ve kabul üzerinden verilecek bir tepkiyi deÄŸil anlamayı öne çıkartarak bakmayı esas olarak kabul eden olmalıdır. Anlamayı öne çıkardığımız andan itibaren ise red ve kabul bir sonraki aÅŸamada gerçekleÅŸecektir ve bizi hakikate veya gerçeÄŸe daha yakın kılacaktır. Anlama aynı zamanda bizi parçanın gerçekliÄŸini sahici ve sahih bir ÅŸekilde kavramamıza yardım eder ve yolumuzu aydınlatır. 

Dile getirilen her bakış, varlığın bir boyutu içinde hakikatine tekabül eder. Bu gerçeÄŸi idrak etmek yolu yarılamaktan da ötedir... Öne çıkartılan her bakışın insan merkezli bir iÅŸlevi olduÄŸunu düşündüğümüzde hayatı anlamada veya gerçekliÄŸi kavramada bir doÄŸruluk özelliÄŸi olacaktır. Velev ki aldatma içerikli olsun… Çünkü aldatmanın gerçekleÅŸmesi dahi ancak bir gerçeklik zeminine dayalı olduÄŸunda savunulabilecek bir düzleme sahip olmasındandır. Bu yüzden söylenen her söze hangi gerçeklik zemininden hareketle söylendiÄŸine dikkat kesilmek meselenin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Mevcut teorileri, birbirini yok sayan teoriler değil de bir bütünü anlamlandırmak için gerekli olan yaklaşım biçimleri olarak görelim, bakın neler değişecek... Yani her teori bir gerçekliğin dile gelmesine zemin oluşturuyor. Önemli olan onu mutlaklaştırmadan düşünce dünyamıza taşımaktır. Mutlakçılık, insanın düşünme mekanizmasını iptal eder. Bu yüzden mutlakçılığı bir tarafa bırakarak, her bakışın ve yaklaşımın teorik çerçevesini varlığın hangi boyutunu açıkladığına bakalım ve öyle yaklaşım, görelim, bakalım, hayat ne kadar kolaylaşacaktır.

ÖrneÄŸin; mekanik bir tekniÄŸi eÄŸer dinamik ve göreli bir tekniÄŸin yerine kullanıma dâhil edilirse sorun büyür. Ama dinamik bir tekniÄŸi de mekanik ve göreli bir tekniÄŸin yerine kullanmamalıyız. Aynı ÅŸey göreli bir tekniÄŸin diÄŸer iki tekniÄŸin yerine kullanılmamasını da içerir… Birbirlerinin yerine kullanıldığında ciddi sorunlar oluÅŸturur. Yani hayatın içinde mekanik bir dünya, dinamik bir dünya ve göreli bir dünya vardır. Hayatı bu bütünlük içinde anlamlandırmalıyız ki, kavga, çatışma veya parçalanma olmasın. Bu insan içinde geçerlidir. Ä°nsanı parçalara ayırdığımızda her parçasını mutlaklaÅŸtırdığımızda insanı yok etmiÅŸ oluruz. Çünkü insan bütün olduÄŸunda anlamına kavuÅŸacaktır. Ve bütün parçalarının hakikatli yerini doÄŸru tespit edip insanı yeniden keÅŸfetmeliyiz...

Hayatı sadece çocuk, erkek, kadın veya işçi, memur, patron, yönetici, yönetilen gibi ayrımlar üzerinden okumaya baÅŸladığımızda kaçınılmaz bir parçalanma hayatın vazgeçilmez özelliÄŸi haline gelir. Yani hayatı parçalar üzerinden mutlaklaÅŸtırdığımız her düzeyde çatışma kaçınılmaz olacaktır. Hatta bu modern, gelenek, selefi, sufi gibi düşünce ayrımlarını dahi mutlaklaÅŸtırdığımızda da karşı karşıya kalacağımız bir gerçeklik zeminini iÅŸaret eder. EÄŸer çatışmayı, kaosu ve karmaÅŸayı arzu etmiyorsak önceliÄŸimiz anlamayı öncelemek olmalıdır. 

Burada bir tezi daha dillendirmek zorunlu oldu… EÄŸer sahtenin varlık kazanmasına imkân yoksa ki öyledir ve yalanın varlığı zorunlu deÄŸilse ki o da öyledir; o zaman her bilgi doÄŸruya iÅŸaret eder. Sadece o bilginin oluÅŸumu, ortaya çıkışı ve dile getiriliÅŸindeki zemini dikkate aldığımızda bu bilginin gerçekliÄŸinden istifade ederiz. Ama o bilgiyi kendi baÄŸlamının dışında bir yere konumlandırarak onu iÅŸlevsel kılmaya çalıştığımızda o zaman yanılgıya kapı aralanmış olur. Yani bilgi her zaman her yerde doÄŸru olanı iÅŸaret eden olandır. Ama insan bu bilgiyi kendi arzu, ihtiras ve istekleri doÄŸrultusunda kullanmaya baÅŸladığında yıkıcı bir özellik kazanıyor. Bu temel gerçeÄŸi hesaba katarak bilgi ile iliÅŸki kurulduÄŸunda bizi sadece hakikate ve gerçeÄŸe taşıyacaktır. 

Bu bakış, bilgiyi söyleyene kulak kesilmez, söylenen bilginin kendisine kulak kesilmeyi ifade eder. Bu tabii ki bilginin söyleyen ile iliÅŸkisinin mahiyetini ortadan kaldırmaz. Ve eÄŸer bilgi ile bilgiyi söyleyen arasında saÄŸlıklı bir iliÅŸki varsa bu bilginin doÄŸru bir zeminde iÅŸlevsellik kazanmasına imkân tanır. Ahlaki olanın da bu olduÄŸu tartışılmaz bir gerçekliktir. Ama insanın gayri ahlaki davrandığını gözlemlerimiz üzerinden okuduÄŸumuzda bir refleks olarak sözü öncelemenin gerekliliÄŸini de göz ardı etmemeliyiz…  

Sonuç olarak insan çok katmanlı bir varlık ise ve bu varlığın hayatını sürdürdüğü yaşam da çok katmanlı ise doğal olarak bu çok katmanlı olguyu da ancak çok katmanlı bir teorik çerçeve içinden anlamaya çalışmaktan daha doğal bir şey olmayacaktır. O yüzden ister psikolojik bir zemini dikkate alalım, ister sosyolojik bir zemini dikkate alalım, ister siyasal bir zemini dikkate alalım, ister felsefi bir zemini dikkate alalım, ister varoluşsal bir zemini dikkate alalım, ister teknik bir zemini dikkate alalım, ister mistik bir zemini dikkate alalım, ister ahlaki bir zemini dikkate alalım, ister sanatsal bir zemini veya edebi bir zemini dikkate alalım, bütün bu zeminler insanın çok boyutlu varlığının tekil özelliklerine isabet eder. Ver her zemin, insanın bir özelliğini açığa çıkarır. Önemli olan insanı bu çok boyutluluğu içinde anlamlandırma çabalarına devam etmek ve her özelliğinin insanı anlamada yardımcı olacağını anlayabilmemizdir.

Allah en doÄŸrusunu bilendir…

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.